Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, zamanın birinde, gözleri ışıl ışıl, sevgi dolu, umut dolu, neşe dolu bir çocuk varmış. Bu çocuk hep anne ve babasını izler onları örnek alırmış. Okuma yazma bilmesede, annesinin kendine vakit ayıramadığına, bütün işlerin ona kaldığına, kimsenin ona yardım etmediğine dair annanesine telefonda isyanını, babasının annesiyle, o yattıktan sonra sudan sebeplerle bile olsa tartışmalarını dinler dururmuş. Çocuk büyümüş, büyümüş, ergenlik çağına gelmiş. Annesi gibi güzel ve kabiliyetli, babası gibi güçlü ve kararlı bir insan olmuş. Ne demişler armut dibine düşer. Anne ve babasının tüm karakterlerinin, daha yoğun hissedildiği bir kişilik haline gelmiş. O küçük çocuk bir bakmış ki kimse ona nefes aldırmıyor, herkes ne yapması gerektiğini söylerken, kendi isteklerine kimse kulak vermiyor. Sertleşmiş, isyankar olmuş, inatlaşmış etrafındaki örülmüş zinciri kırabilmek için kalbindeki sevgiyi öfkeye ve isyana dönüştürmüş. Anne baba da onu hiç anlamamış. Neden bu çocuk böyle, biz nerede yaptık demişler.
Unutmayın, bir çocuk kaç yaşında olursa olsun, ister beş, ister kırkbeş, anne ve babasını örnek alır çünkü onlar bu masalın baş kahramanıdırlar. Siz neyi nasıl yaşarsanız, onlar bu geleneği, bu bayrak yarışını aynı yöntemle devam ettirirler. Zaman mekan koşullar sürekli değişir ama içerdeki isyan, öfke, hırs, hayaller, kendini ifade edebilme duygusu ve bir çok eksikliği tamamlama duygusu hep aynı kalır.
Siz, anne baba olarak, “şu an kendiniz için ne istiyorsun diye sorulduğunda” aklınıza yapmak istediğiniz birşey gelmiyorsa, çocuğunuzdan da aynı cevap gelecektir o da hayatta ne istediğinin cevabını veremez. Siz zamanında hep kendi bildiğinizi okudunuzsa, annenizle babanızla inatlaşmaya girdinizse, onların istemediği bir kişinin peşine takılıp gitinizse, hayatınız boyunca kontrolcülüğünüzü elinizden bırakmadınızsa ve hala değişmedinizse, bunların çok daha fazlasını çocuğunuz size yaşattığında sakın isyan etmeyin. Çünkü o sizden daha geliştirilmiş bir model, daha yeni bir versiyon.
Unutmayın siz değiştikçe önce yakın çevreniz sonra arkadaşlarınız değişir. Çocuğunuzun size talimatlar vermesini, kötü davranmasını, başına buyruk olmasını, laf dinlememesini istemiyorsanız, önce siz değişin. Tüm kontrolcülüklerinizi kademeli olarak bırakın. Kendinizi değerli hissedeceğiniz bir şeyler yapmaya başlayın ve kendinize gerçekten vakit ayırın. Başkalarının sesine kulak verin. Örneğin bu yazıda yazılanları “aman sende” demeden duyun, dinleyin. Siz duymaya başladığınızda, çocuğunuz da bir anda sizi duymaya başlayacak, siz kendi gerçekleştiremediklerinizi ya da kendi yapamadıklarınızı çocuğunuza yaptırmaktan vazgeçtiğinizde onun isteklerini görmeye başladığınızda, o da sizin onu gerçekten ne kadar çok sevdiğinizi görmeye başlayacak.
Eğer anneniz ve babanız hayatta ise ve yapabiliyorsanız yanına gidin ve onlara sımsıkı sarılın. Kalbinizden çıkan o harika sesle ve içtenlikle “seni seviyorum ve iyi ki varsın deyin.”
O sarılmanızda içinizden de ona ” Bilerek veya bilmeden bana yaptığın kontrolcülüklerin için, tüm yasakların için, söylemen gerekipte söylemediklerin için, yapman gerekipte yapmadıkların için seni affediyorum. Benim sana yaptığım tüm sert davranışlarım için, tüm isyanalarım için, yaşattıklarımla, hareketlerimle seni endişelendirdiğim için, dediklerinin çoğunu yapmadığım için senden özür diliyorum. ” deyin.
Eğer hayatta değilse iki elinizi yüzünüze kapatın ve ” Seni Çok Özledim. Her Neredeysen Mutlu Ol, Her Ne Yapıyorsan İyi Ol. Çünkü ben de artık mutlu olmayı seçiyorum” deyin.
Duy ki Duyulasın
Gör ki Görülesin
Hisset ki hissedilesin
Sev ki Sevilesin… Sevgiyle Serkan Sorguç ŞifaChi sifachi.com