Çocukluğumuzdan beri yaşamımızın bir parçası haline gelmiş bizlerinde aynı kalıbı çocuklarımıza yaşattığımız bu formülü, kim ve neden bulmuştur?
Bu güne kadar hayatınızın hiç bir noktasında, “3 doğru 1 yanlışı götürücek” dedikleri bir durumla karşılaştınız mı?
Hayat bir dengedir, Ying Yang gibi, siyah beyazla, gece gündüzle, iyi kötüyle, savaş barışla, zayıf güçlüyle, kuru ıslakla, mutlu üzgünle, hızlı yavaşla, tamamlanır dengelenir ve anlam bulur.
Küçük yaşlarda, at yarışı gibi hazırtıldığımız imtihanlardan bu yana, içimizdeki dengede hep bir nokta eksik kalmıştır. Bu da 3 doğrunun 1 yanlışı götürmesidir.
Hayat imtihanının adımlarını atarken, en azından böyle bir formülü kendiniz için ve varsa çocuklarınız için yaratıp, hayata geçirebilmeniz sizi dengeler ve güçlendirir.
Yakın çevrenize bakın, hep hırslı anneler, hırslı babalar, çocukları en Okumaya devam et
Tag Archives: solar plexus
Bilmeden Enerji Kanalına Girmek
İyi olmak, ilerlemek istersiniz. Hayatınızda alışkanlıklarınız, bağımlılıklarınız, artık size tek düze, sıkıcı ve keyifsiz gelmeye başlamıştır. Aslında yıllar içinde yaşlanan sadece siz değilsinizdir. İlişkinizde, işinizden almış olduğunuz haz da, değer verdikleriniz de hep birlikte yaşlanmakta, tutku, bağ, sevgi ve muhabbet her geçen gün azalmaktadır. Aslında gerçekten azalmakta mıdır? Yoksa hergün aynı şeyleri benzer senaryolarla üst üste yaşamak sizi monotonluğa mı itmektedir?
Hayatınızda artık bir değişim yapma zamanınız gelmiştir. En basit yöntem, önce kitapçılara gitmek olur. Çok satanlar kısmını incelersiniz. İçinizdeki ses, size iyi gelecek, sorununuzu tespit ederek bunları gidermenize yardım edecek, iyi bir kişisel gelişim kitabının olup olmadığını sormaya başlamıştır artık.
Hemen arkadaşlarınızdan duyduğunuz ya da reklamını gördüğünüz kitaplardan bir ya da iki tanesini alır ve akşam eve gittiğinizde birine başlamaya niyet edersiniz. Bu akşam kendim için artık yeni bir sayfa açıyorum dersiniz. Okuduğunuz kitaplarla empati kurar ve yazılan yazılarda kendinizi görmeye başlarsınız. Söylenenler, yazılanlar ve tavsiye edilenler, şimdiye kadar uygulamaktan korktuğunuz ya da üşendiğiniz basit ama etkili yöntemlerdir. Bir kaç gün içinde bazı şeyler iyi yönde ilerlemeye başlamıştır. Bu durumdan hem keyif almaya başlarsınız hem de hemen etrafınızdaki arkadaşlarınıza yardım etmeye, onları da şifalandırmaya çalışırsınız. Onlar da iyi olsun, onlar da etrafındaki çemberleri kırsınlar istersiniz. Onların dertlerini sıkıntılarını dinler, yeni öğrenmiş olduğunuz bilgiler ile onlara çözüm olmaya çabalarsınız. Farkında olmadan o kişinin enerji kanalına girerek o kişiye kanal olmaya başlarsınız. Halk arasında günde binlerce yapılan, bir kişinin diğerinin enerji kanalına girdiği en basit yöntem kahve falı bakmaktır. Hep dersiniz ya ” aman ben atıyorum tutuyor yada kendimce gördüğüm şekilleri hayvan figürlerini yorumluyorum, oluyor…” Aslında o kişinin enerji kanalında gördüklerinizi Okumaya devam et
Aile Satrancı
Satrançta en değerli taş hangisidir?
Şah mı vezir mi at, fil ya da kale mi?
Eğer bir çocuğunuz varsa, bu taş attır, çocukların sayısı iki ise fil ve at üç çocuk ise fil, at ve kaledir.
Hangi çocuk daha kıymetlidir? Bir anne ve bir baba için her birinin yeri ayrıdır. Annenin aile satrancındaki karşılığı Vezirdir. Satranç tahtasında hem kale gibi düz hem de fil gibi çapraz hareket edebilen tek taş olan Vezir, bir annenin çok yönlü olmak zorunda olması gerektiğini anlatır. Vezir, yeri geldiğinde fil gibi güçlü, yeri geldiğinde de kale gibi tüm ailenin koruyucu kalkanı olmalıdır. Vezir zaman zaman iş kadınıdır evini ailesini geçindirir. Eve gelir yemegi yapar, çocuklarını eğitir ve onların gelecekleri için planlar yapar ve uygular. Zaman zaman ev hanımıdır, tüm zamanını en değer verdiği taşları koruyup kollayarak geçirir.
Satrancın en dikkat edilmesi gereken taşdır Vezir. Yerinde hamleler yapan Vezir, size oyunu kazandırır.
Hareket kabiliyeti daha kısıtlı olan ve neredeyse piyon kadar küçük bir alanda hareket imkanı bulabilen Şah, babayı temsil eder. Şah diğer taşlara göre daha nazik ve daha otoriterdir. Eger Şahı korumaz, ona değer vermez ve onu kaybeder iseniz, oyun biter. Zaman zaman aile içinde Okumaya devam et
Kalbini Ne Zaman Duyacaksın…
Uzun zamandır birlikte olduğunuz, iyi veya kötü birçok şeyi birlikte paylaştığınız, dostunuz, sevgiliniz, aşkınız veya eşiniz artık sizi anlamıyor mu?
En son ne zaman sadece sevgilinizin hoşuna gittiği için, size gereksiz gelse de sadece o istiyor diye, yanında olmak için, o anı paylaşmak için, eskiden severek yaptığınız şeyleri, aynı içtenlikle yaptığınızı hatırlıyor musunuz? Uzun zaman oldu değil mi?
Başınızı onun göğsüne huzurla koyarak film seyrettiğinizi… Sahilde temiz hava alarak el ele yürüdüğünüzü… O gelmeden hazırladığınız o güzel sofrayı…
Çaktırmadan aldığınız tatil biletini ve onun heyecandan ve mutluluktan yüzünde oluşan gülümsemeyi…. En son ne zaman gördünüz? Hatırlıyor musunuz?
İlişkileri Şifalandırmak …
O insanın size gelmeyeceğini bile bile, sırf kaybetme, eksiklik veya yetersizlik duygusunu yaşamamak için, kendinizi kötü hissetmemek adına, takıntı yaparsınız. İnat edersiniz. Yaratmış olduğunuz şey aslında illa benim olacak takıntısıdır. Peki diyelim sonunda sizin oldu. Bu ilişki ne kadar sağlıklı olur sizce. Zorlama ile başarılan ilişkiler sonunda çatırdamaya başlayınca “ben nerede hata yaptım “ dersiniz.
Doğadan örnek alın, dişi aslan her zaman kendine denk aslana izin verir. Erkek aslan da kendi eşiyle ayni yolda güvenle ve gururla ilerler. Kendi gücünün farkında olan ve kendi başına da tam olan iki aslan güçlerini birleştirerek bir olmuşlardır. Bu birlik bilinci ile kendi teretorisinde kendi kuralları ile hükmeder ve güvenli huzurlu yaşamı için büyük bir yol kaydetmiş olur. İçindeki dengeyi yakalayan ve kendine denk enerjide eşini bulan aslan, şimdi yuvasını ve birlikte oluşturduğu yaşam alanını kısaca hayatını dışarıdan gelecek etkilere karşı koruma altına alma çabasına girer.
Peki, sizin hayatınıza giren veya girmesini arzuladığınız o kişi, size denk midir? Tam ve bütün müdür? Gerçekten sizi hak etmekte midir? Yoksa paket farklı içerik farklı mıdır? Gerçekten arzuladığınız ve takıntı haline getirdiğiniz o kişiden umduğunuzu bulamayınca kendinizi nasıl hissedeceksiniz?
Dolayısı ile ne yapmalı. Enerjinizi güçlendirmeli, çakralarınızı dengede tutarak evrenden size akan enerji akışını verimli olarak en iyi şekilde almalısınız. “Ben nerede hata yapıyorum” sorusunun altında, giderek daha yüksek tonda duyacağınız ve hissedeceğiniz ben kendimi Okumaya devam et
Ayna Ayna Söyle Bana…
Etrafımızdaki güzel bayanların, yakışıklı erkeklerin istedikleri her şeyi elde edebileceğini sanırız.
Vay be diye imreniriz. Durum aslında göründüğü gibi midir?
Kendine, kendi için bakan iyi kalpli güzel insanın hiç mi derdi yoktur. Sevgiye doymuş mudur? İçinde sakladığı o gizemli mutluluğa ulaşmış mıdır? Yoksa daha fazla incinmemek için, kullanılmamak için güçlü gözükmek zorunda mıdır? Dışarıdan ulaşılamaz görünmesinden dolayı, sanılanın aksine yapayalnız mıdır? Belki de Aradığı ilişki parmaklarının ucunda iken, ona ulaşamamanın üzüntüsünü içten içe yasamakta mıdır?
Kendine güveni azalmış olan kişi akşam tek başına kaldığında, kafasının içindeki onlarca soruyu yanıtlamaya çalışır. Ben ne yapacağım. Neden beni aramıyor? Bana ilgi gösterir gibi yapıyor ama sonra bana soğuk davranıyor. Acaba ona mesaj atsam mı? Neden ben yalnızım…
Aslında, güçlü gözüken dev kalenin arkasında onu koruyan askerlerin neredeyse yok denecek kadar az olması, kişinin kendi güvenini gittikçe azaltmaktadır. Kalenin kapılarını açıp önünde duran yemyeşil kırlarda bir oh be diyerek dolaşabilmek, hep uzak bir hayal gibi gelmektedir o güzel insana. Korkar çünkü askeri azdır. Bilmez ki önünde aslında korkmasını gerektirecek hiçbir sıkıntı yoktur. Bilmez ki bu takıntısından vazgeçebilmeyi göze aldığında, o çok özlediği çimene ayağını basmaya niyet ettiğinde ve kapıyı açtığında tüm beklentileri tek tek ona gelecektir. Hatta istediği, arzu ettiği, yakışıklı prens bile o kapının açılmasını beklemektedir.
Yapılması gereken nedir?
Yalnızlık yaşayan, ilişkilerinde sorun yasayan kişiler için, çözümlerden biri, kendi enerjisini en az dış görünüşünün seviyesine çıkarmayı başarmaktır. Kişinin öz güveni enerjisi ve gözlerinin içindeki ışığı yerine geldiğinde ve en önemlisi kafasındaki takıntılardan kurtulduğunda, Okumaya devam et
“Yakalanan kısrak harman dövermiş…” sizde ilişkilerinizde böyle mi hissediyorsunuz?
Atalarımız yaşadıkları olayları çok güzel ifade ederek, bizlere deyimler olarak iletmişlerdir. Yukarıdaki deyim aslında halen günümüzde az da olsa kullanılmakta olan bir sistemi anlatmaktadır. Bu hikaye şöyle başlar. Ahırlarında dokuz ay boyunca at bakmak istemeyen zeki köylüler, dağarda özgüce dolaşan ve yaşayan vahşi at sürülerine gözlerini dikmişlerdir. Bahar gelince köylüler bu atların otladığı yerlere gider, içlerinden tecrübesiz olduğu için daha çabuk yakalanacak olan genç kısrakları yakalarlarmış.
Bu kısrakları harmanların dövüldüğü yere götürür, bağlar ve yuvarlak bir döner dolapta gezdire gezdire harmanı dövdürürlermiş. Köylü, hasat sezonuna kadar hiç masraf etmediği için ve hazıra konduğu için mutludur. Nasılsa emek harcamamıştır, bütün bir yıl bakıp sorumluluk üstleneceği bir at olmadığı için duygusal bir bağı da yoktur. Yalnızca otunu ve suyunu özensizce vererek kısrağı işi bitene kadar kullanmak peşindedir.
Peki ya genç kısrak, tecrübesiz olduğu ve hazırlıksız bir anında yakalandığı için olayın farkına yeni varmıştır. Daha önce hiç deneyimlemediği bir olayın tam ortasında bulur kendini. Mecbur kalmıştır, başa gelen çekilir, vardır bunda da bir hayır der. Harmanı döverken çevirdiği dolabın her turunda yere biraz daha sağlam basarak tecrübelenir, kuvvetlenir ve olgunlaşır. İlk zamanlar olayın telaşı içinde net olarak göremediği büyük resmi şu an görmeye ve kendini sorgulamaya başlar.
Köylünün keyfi yerindedir. İşi hiçbir emek harcamadan zaten görülmektedir. Sadece kendine gelen menfaatin peşinde birikim sürahisini doldurmaktadır. Aynı anda kısrak yaşı büyümese de kendini dinlemiş, güçlenmiş ve akıllanmıştır. Günlerdir durmadan dövdüğü harman önce onu sersemletip yorgun düşürmüş, kaslarına ağrılar vermiş olsa da onu tutan kayışları koparacak güce Okumaya devam et
‘Çok Geç’ diye birşey yoktur… Rose’un hikayesi…
Okulun ilk günü, ilk derste profesörümüz, önce kendini tanıttı, sonra “Bu yıl, yepyeni bir öğrencimiz var. Çok ilginç biri bakalım bulabilecek misiniz” dedi…
Ayağa kalkıp etrafa bakmaya başlamıştım ki, yumuşak bir el omzuma dokundu… Döndüm… Yüzü iyice kırışmış bir yaşlı hanımefendi, bana gülümseyerek bakıyordu… “Ben Rose” dedi.. “Benim adım Rose, yakışıklı… 87 yaşındayım. Madem tanıştık seni kucaklayabilir miyim?..” Güldüm… “Tabii” dedim… “Hadi sarıl bana…” Öyle sımsıkı sarıldı ki… “Bu kadar genç ve masum yaşta üniversiteye niye geldin” diye şaka yaptım.. Minik bir kahkaha ile yanıtladı:
“Buraya zengin bir koca bulmaya geldim. Evlenip birkaç çocuk doğuracağım. Sonra emekli olup dünya turuna çıkacağım…”
Dersten sonra kantine gidip, birer sütlü çikolata içtik. Hemen arkadaş olmuştuk. Ertesi gün ve ertesi üç ay, sınıftan hep birlikte çıktık ve hep kantinde lafladık… Öyle akıllı ve öyle deneyimliydi ki, onu dinlemekle, derslerden daha çok şey öğrendiğimi hissediyordum.
Sömestr boyunca Rose kampüsün ilahesi oldu. Nereye gitse etrafı çevriliyor, çok çabuk arkadaş ediniyordu. İyi giyinmeyi seviyor, diğer öğrencilerin ilgisini çekmeye bayılıyordu. Rose hayatını yaşıyordu. Hepimizden daha canlı, daha dolu yaşıyordu…
Sömestr sonunda, Futbol Balosuna davet ettik Rose’u… Konuşma yapması için… Orada bize verdiği dersi unutmama imkan yok…
Evrene hangi enerjiyi gönderirsek, o enerjinin birçok versiyonunu deneyimleriz…
Evrenin çalışma prensibi, bizlerin günlük hayatta kullandığımız yada küçüklüğümüzden beri bizlere öğretilen sistemlerden farklıdır. Evren size haksızlık yapıldığı, daha iyisinin başkasına gittiği konuları ile hiç mi hiç ilgilenmez.
Atalarımız kuantum düşünce sistemini çok uzun yıllar önce keşfetmiş olacaklar ki “ Hayatına ne ekersen onu biçersin “ demişler.
Peki ne yapmalı, ne etmeli ki hayatımıza güzellikleri çekebilmenin yolunu keşfedebilmeli?
Öncelikle kendimiz ile hesaplaşmalı ve kendimizi olduğumuz gibi kabul ederek onaylamalıyız. Kendimizi affetmeliyiz. “Her ne yaşandıysa yaşandı, kendimi olduğum gibi kabul ediyorum, onaylıyorum ve seviyorum” demeliyiz.
Daha sonra, hani bazılarımızın onu hayatta affetmeyeceğim dediğimiz kişiler vardır ya, onlar dahil, hayatımızda kırıldığımız üzüldüğümüz herkesi hiçbir ön şartımız olmadan affetmeliyiz.
İnsan kimleri affetmekte zorlanır?
Daha önce güvenmiş olduğu yada sevdiği kişilerden beklemediği bir hareket veya davranışlar gördüğünde, o kişileri affedemez. Affetmediği anda da o kişi ile farkında olmadan enerji kancası ile kendini bağlanmış olur. Hayatında ne kadar çabalasak çabalayalım ne kadar donanıma sahip olursak olalım, bu kancalar, atacağımız her adımda hep bizi geriye doğru çeker ve ilerlememize o ya da bu şekilde mani olur.
Affetmek o kişinin yaptığının yanına kar kalması demek değildir. Sizin o kişinin enerji blokajından kurtulmanızdır. Başta da bahsetmiş Okumaya devam et
Bir yeri güzel yapan, sizi cennette hissettiren şey nedir?
“Burası sanki cennetten bir parça, huzurumun adresi, ohh be iyi ki buradayım, buranın havasına bayılıyorum, şu kuş seslerinin güzelliğine bak, içtiğim su bile burada sanki daha lezzetli”, dediğiniz yer neresidir?
Belki her gün belki yılın belli dönemlerinde gittiğiniz eviniz, yazlığınız, tekneniz veya doğa harikası bir belde mi?
Kendinizi mutlu hissettiğiniz, güvende olduğunuz, hayatın zorluklarına karşı kullandığınız koruma kalkanınıza ihtiyaç duymadan rahatça, keyifle, özgürce ve yüzünüzde gülümsemeyle yaşadığınız yer neresidir?
Gözlerinizi kapatın ve düşünün…
Gözünüzün önüne sadece mekanlar mı geliyor? Yoksa mutluluğu ve huzuru birlikte paylaştığınız sevdikleriniz de bu mekanları dolduruyor mu?
Peki ya yaşadığınız güzel anılar da bu mekanlara eşlik etmekte mi?
Annenizi, babanızı, kardeşinizi, sevgilinizi, eşinizi çocuğunuzu o resimden bir an olsun çıkarın…
Hemen huzursuz oldunuz değil mi?
Eşinizin şehir dışında bir işte çalıştığını, çocuğunuzun yurtdışında sizden uzak okuduğunu veya ailenizde her zaman size destek olmuş olan Okumaya devam et
