Serkan Sorguç

Size Özel Seanslarla Kendinizi Keşfedin…


Yorum bırakın

Her Şeyi Yapabilme Gücü…

herseyiMitolojik zamanda insanoğlu zaman içinde çok güçlenmeye başlamış.  O kadar güçlenmişler ki her istediklerini elde etmeye başlamışlar. Kötü niyetli olan insanlar ve kıskanç insanlar, ellerindeki gücü kullanarak, kendinde olmayan ve başkalarının elindekilerini de istemeye başlamışlar. Bu durum kısa sürede insanlar arasında büyük bir kaos başlatmış.

Zeus olayların büyümesi üzerine tanrılar heyetini toplamış ve insanların her şeyi yapabilme gücünü,  insanlar ve tanrılar arasında çok eskiden yapılmış anlaşmaları bozmadan, nasıl gizleyebileceklerini tartışmışlar. Poseidon, bu gücü denizin derinliklerine saklayalım demiş. Diğerleri,  insanlar çok zeki zaman içinde bir denizaltı yaparlar ve sırları ele geçirirler, diye itiraz etmişler. Apollo,  o zaman uzayda bir yere saklayalım demiş, yine diğerleri, insanlar uzay gemisi yapar araştırmaları sırasında her şeyi yapabilme gücünü bulabilirler demişler.  Zeka, sanat, strateji, ilham ve barış tanrıçası olan ve kurnazlığı ile bilinen Athena, o zaman bu gücü insanların hiç bakmayacakları bir yere saklayalım demiş. Zeus hemen sormuş, “Athena neresidir bu insanların hiç bakmayı akıl etmeyecekleri yer ?”

Okumaya devam et


Yorum bırakın

Yavaş Ak Sevgili Kum Saatim…

kum saatiİş, güç koşuşturmaca, yaşam telaşı, bir şeyleri  yetiştirme telaşı, tamamlanması gereken raporlar, toplantı öncesi unutulmaması gerekenler, misafir gelmeden bitirilmesi gereken hazırlıklar…..

Farkında mısınız, devamlı bir şeyleri yetiştirebilme bir şeylere yetebilme koşuşturmacası içindesiniz.

Sağlığınız enerjiniz yerinde iken, yaşınız daha gençken, bu koşuşturmaca, bu telaş, bu stres hep normal gelir insana. Vakit geçtikçe yavaş yavaş bazı şeylerin farkına varmaya başlarsınız.

Hayatınız bir kum saati eşliğinde hızla akıp gitmektedir. Bu akış öyle hızlıdır ki mezuniyetiniz, işe ilk başladığınız gün, sevgilinizle ilk tanıştığınız an, birlikte yaptığınız adadaki o ilk tatil, çocuğunuza hamile olduğunuzu öğrendiğiniz an, sanki birkaç gün önceymiş gibi gelir size.

Bir sabah aynaya baktığınızda eskiden bir tane olan beyaz saç telinin, gizliden gizliye çoğalarak her yere yayıldığını fark edersiniz. Nüfus cüzdanınız eskimektedir. Nüfus kağıdındaki resim sizin kardeşiniz veya çocuğunuz gibi kalmıştır artık.

Ne zaman başınız sıkışsa, ne zaman ihtiyacınız olsa,  ne zaman güveneceğiniz birinin yanınızda olması gerekse, her zaman yanınızda olan size varlığı ile destek veren anne ve babanızın artık bu dünyadan ayrılma hazırlıkları yapmaya başladığının farkına varırsınız.  Belki de bir süre önce size veda edip cennetin en güzel köşesine doğru, nurlar içinde bir yolculuğa çoktan çıkmışlardır bile.

O an, kum saatiniz ile konuşmaya başlarsınız, “canım saatim, şimdiye kadar benim hayatım, istediğim yere gelebilmek için, hayallerimi gerçekleştirmek için o güzel anları yaşayabilmek için, hazırlık yapmakla geçti. Lütfen biraz yavaş ak …”

Okumaya devam et


Yorum bırakın

Ruh ve Bedenin Hassas Dengesi…

ruh ve bedenKendi kendinize kaldığınızda ve içinizdeki ses ile konuştuğunuzda ya da kendinizi aynada seyrettiğinizde aslında sadece bedeninizle değil ruhunuz ile de iletişime girmiş olursunuz.

Şu an bu satırları okuyan siz, güçlü, güzel, alımlı, iyi kalpli, sevecen, kabiliyetli ve zeki bir bayan veya ayni vasıflarda yakışıklı bir erkeksiniz. Her gittiğiniz yerde, sizin o ortamda bulunmanız bir şekilde farklılık yaratıyor.

Peki ya siz, etrafınıza vermiş olduğunuz bu güzellikleri içinizde yaşayacak kadar mutlu musunuz? Tebessüm ederken bile kafanızı meşgul eden bir sürü sıkıntınız yok mu?

Hayatta herşeyin bir denge olduğunu düşünürsek, dış görünüşünüz kadar ruhunuzun da kuvvetli bir enerjiye sahip olması gerekir.  Ama gel gelelim, sadece sizin bildiğiniz korkularınız ve endişeleriniz, ruhunuz ile bedeninizin uyuşmasını engellemeye çoktan başlamıştır bile.

O güzel ruh, korkular ve endişelerden dolayı kendini kandırılmış ve zayıflatılmış hissetmekte ve her fırsatta sesini size duyurmaya çalışmaktadır. Beden ve ruhun hassas uyumu bozulduğunda, o güçlü, aranılan ve imrenilen kişinin tüm dengeleri şaşar. Şimdiye kadar sağlam temeller üstünde yükselmiş olan sistem birden bire bozuverir.

Kaybetme korkusu, ölüm korkusu,  para korkusu, paranın kendine eskisi gibi gelememesi korkusu, ilişkilerinde başarısız olma korkusu, Okumaya devam et


Yorum bırakın

Bir Çiçek ve Ben…

çiçek ve benEvinizde, ofisinizde bulunan çiçekler size ne anlam ifade ediyor? Neden onları sularken sanki canlarına can katar gibi hissediyorsunuz? Yeri geldiğinde masum bir tebessümle, o çiçeklerle güzel güzel konuştuğunuz anlar oluyor mu? O ağzı var dili yok çiçekler, bulunduğu yere hiçbir karşılık beklemeden saf ve temiz bir güzellik katıyor değil mi?

Acaba bu çiçeğin saf güzelliği, temiz enerjisi ve masumiyeti size aynalık mı yapmakta? Sizin o görmek isteyipte önünüzdeki sis perdesini aralayamadığınızdan dolayı bir türlü göremediğiniz, güzel enerjinizi, her seferinde size hatırlatmaya çalışan o çiçek ile belki de birçok ortak yönünüz var.

Sevgilinize, eşinize annenize almış olduğunuz çiçek, sadece bir bitki midir yoksa kalbinizin derinliğindeki o en güzel, o en özel yerdeki saf sevginizin bir sembolü müdür?

Her baktığınızda o mutlu olduğunuz anı hatırlatan bir zaman makinası mıdır?

Ya da sağlığınızın bozulduğu işinizin rast gitmediği, şansınızın olmadığını düşündüğünüz o saniyede size umut aşılayan, kendi enerjinizin Okumaya devam et


Yorum bırakın

İlişkim Nasıl Olmalı…

ilişkim nasıl olmalıBiten bir ilişkinin ardından başladığınız yeni ilişkide neden hep bir ayağınız frenin üzerindedir?

Son sevgilim hep benim iyi niyetimi kullandı, ben ona her türlü fedakarlıkta bulundum, ama hep suçlu ben oldum. Hep verici oldum, hiç almayı bilemedim. Bu yaşadıklarımı yeni ilişkimde asla yaşamak istemiyorum…

Bu ve benzer cümleler ilişkisi biten kanadı kırılan, kalbi yaralanmış, üzüntüden veya sinirden düşünceler içinde kalmış ve bu ilişkinin bitmesinde acaba ben mi hatalıyım diye içine kurt düşmüş herkesin gündemindedir. Diğer yandan yakın arkadaşlarınız size “Ben Senin Yerinde Olsam şunu şunu yapardım” demeye başlarlar.

Ben senin yerinde olsam cümlesi çok tehlikelidir. Çözüm arayan, hayatına yeni bir yol çizmeye çalışan bir insan için çok ikna edici olabilir. Tavsiyeleri dinlemeden veya uygulamaya geçirmeden önce kendinize sormanız gereken sorular yok mudur?

Size bu tavsiyeyi veren arkadaşınız acaba hayatında aynı şeyleri uygulamış mıdır? Yoksa bu öneriler, arkadaşınızın hayalinde olmasını istediği hayata ait bir çözüm müdür? Bu tavsiyeyi arkadaşınız kendine denemiş olsaydı başarılı olabilir miydi?

Unutmayın ki hiç kimse sizin deneyimlediğiniz imtihanları, birebir yaşamamıştır. Bu yüzden seni anlıyorum deseler de ateş hep düştüğü yeri yakıp geçmiştir. Tek başınıza kaldığınızda ne kadar güçlü görünürseniz görünün, kendinizle yüzleşme anları başlamıştır. Acaba ben mi hata yaptım? benim yüzümden mi? Çok mu sevecen ve yumuşak davrandım?  Çok mu safım?  Çok mu Okumaya devam et


Yorum bırakın

Sana Güvenebilir Miyim?…

güvenGüvenmek bazen çok zordur, bazense çok kolay. Peki bu ayrımı belirleyen nedir?

Kimi zaman, daha yeni tanıştığımız bir insana, sanki yıllardır tanıyormuş ve doğru kişiymiş gibi anında ısınırız. Kimi zaman da yıllardır tanıdığımız bir insana güvenmekte çok zorlanırız.

İçimizde, derinlerden gelen bir ses “bu kişide tanımlayamadığım, eksik olan ya da beni kuşkulandıran bir şeyler var” sözünü tekrarlar durur.

Neden güvenme ihtiyacı duyarız?

Güvenmek acaba kendi frekansımızda olabilecek ve enerjimizi daha yukarıya taşıyabilecek kişileri bulmak ve onlarla birlikte olmak bir ihtiyaç mıdır?

Yalnız kalma korkusu mudur? Yoksa, birlikten kuvvet doğar sözünü uygulamaya geçirebilmek için, bize benzeyen insanlar ile kuvvetli olma içgüdüsü müdür?

Hangi çakra bu duygularımızda bize yön verir? Kalp çakrası ve 3.göz çakrası bu duygunun baş rol oyuncularıdır.

Gökyüzünün ve yeryüzünün birleştiği nokta olarak bilinen kalp çakrası, gerçek mutluluğun ve sevginin merkezidir. Sevgi enerjisini yönettiği gibi güven duymak da kalp çakrasının yönetimindedir.

Bilgelik, algı, sezgi, duru görü; üçüncü göz çakrasının kontrolündedir. Kalbimizi açtığımız, sevgi enerjimizi paylaştığımız kişinin doğru Okumaya devam et


Yorum bırakın

Bir Elmanın İki Yarısı Gibi…

elma“Bir elmanın iki yarısı gibi, beni tamamlayacak olan kişiyi hayatıma çekmek ve onunla güzel bir ilişki yaşamak istiyorum” dediğinizde ve bu dileğiniz gerçekleştiğinde, gerçekten uzun vadeli bir mutluluğa ve huzura ulaşabildiniz mi ?

Bir süre sonra ilişki yaşadığınız kişiden sıkılmaya, onun hatalarını görmeye mi başladınız?  O kişin kıymeti sizin gözünüzde yavaş yavaş azaldı ve tahammül seviyeniz aşağılara doğru hızla inmeye mi başladı?

Sonunda, ilişkinizde gerginlikler, tartışmalar kendini göstermeye mi başladı?

Çoğunun hayatında bu döngü müthemadiyen tekrarlanır. Neden ilişkimde doğruyu bulamıyorum, ilişkimi kurtarmak için ne yapabilirim sorularının cevabı sizin içinizdedir.

En başta söylemiş olduğunuz dileği hatırlıyor musunuz? Benim yarımı tamamlayacak biri ….

Bu dilek, Evren tarafından aynen yerine getirilmiştir. Hayatınıza çektiğiniz kişi size yarım olarak gelmiştir ki sizin eksik olan yarınızı tamamlasın. Bir süre tamamlanma hissi insana iyi gelir ancak uzun vadede beklentileri karşılamaz.

Hem siz hem de ilişki yaşadığınız kişi bu durumdan mutsuzdur, çünkü dengeye ulaşabilmek ve tam olmak ihtiyacı, her iki kişinin de içini kemirmeye başlar.

İlişkinizi kurtarabilmek yada hayatınıza denge getirecek hayrınıza olan ilişkiyi çekebilmenin yollarından biri, kendinizi tam ve bütün Okumaya devam et


Yorum bırakın

En zor sınav — Kendimi Affediyorum…

kendimi affediyorumHayatlarımızı sağlığımızı hiçbir zaman kaybetmeyecekmiş, başkasına hiç muhtaç kalmayacakmış gibi yaşarız. Sanırız ki bize hiçbir şey olmaz, hep güçlü, hep ayaklarının üzerinde duran kişiler olacağız.

An gelir evrenin bir imtahanı zor bir sınav sorusu gibi kapınızı çalıverir. Görünmez bir kaza ya da bir haber bir anda pamuklar içinde sakladığınız hayatınızın tüm düzenini alt üst eder.

Düşünün bir kere, bir anda normal rutin olarak kullandığınız bir uzvunuz is göremez hale gelirse, o çok güvendiğiniz sağlığınız, bütünlüğünüz elinizden saniyeler içinde kayıp giderse ne olur?

Hastaneye giderken ve sonrasında yanınızda kim olsun istersiniz?

Önce kime haber verirsiniz?  Kim sizin kara gün dostunuzdur? Bu soruların cevaplarını bulmak için derin bir nefes alın ve kalbinizden yanıtlamasını isteyin.

Eşiniz mi? Çocuğunuz mu?  Kardeşiniz mi? Anne veya Babanız mı? Yoksa tüm sırlarınız paylaştığınız arkadaşınız mı?

Hayatınızın içinde o veya bu şekilde vakit geçirdiğiniz, onsuz yapamayacağınızı hissettiğiniz ve aynı zamanda uzun birlikteliklerden dolayı tolerans ve tahammül seviyenizin azaldığı kişi, aslında okyanusun ortasında düşmüş olduğunuz durumdan sizi çıkartacak ve o meşakkate girecek tek can simidinizdir. Birden onun değerini idrak eder ve varlığına şükredersiniz.

Kendinize yeterli iken birden bire yetersiz ve çaresiz kaldığınız, hep başkalarına yardım ederken, yardıma muhtaç duruma geldiğinizi idrak Okumaya devam et


Yorum bırakın

Çakralar ve Denge

balansHer insanda 7 adet çakra vardır ve vücudun omurilik hattı diyebileceğimiz alanında Başınızın üzerinden kuyruk sokumuna kadar uzanan bölgede yer alır. Her çakranın bir rengi bir frekansı ve bir işlevi vardır.

Tepe Çakrası – Rengi mordur, sonra sırayla 3.göz çakrası – çivit mavisi, Boğaz çakrası – açık mavi, Kalp çakrası yeşil, Solar Pleksüs – sarı, Sakral çakra – turuncu, Kök çakrası kırmızıdır.

Dikkat ettiniz mi kök Çakrasından aşağıya doğru kızıl ötesi, başımızdan yukarı doğru da mor ötesi ışık yaymaktayız. Bedenimizin ve hayat çarklarımızın (çakra) olduğu bölge, yaşamın gözle görünür enerjisinden yani gökkuşağının renklerinden oluşmuştur.

Hiç gökkuşağı renklerini bir rüzgar gülüne boyayıp ona doğru hızla üflediniz mi?

Bir deneyin, sonuçta gökkuşağı renkleri aynı frekansa geldiğinde birbirleri içine ahenk ile karıştığında , beyaz renk olurlar.

Sağlıklı ve uyumlu çalışan çakralar da topladığınız zaman beyaz rengi verir. Tıpkı insan bedeninin gerçek renginin uyum içinde ve dengede olduğunda parlaması gibi…

Peki ya doğuştan yada sonradan bir uzvunu kaybeden insanda tüm çakralar mevcut mudur?

Hayat çarkları öyle muhteşem dizayn edilmiştir ki, yaşam için en gerekli yerlerdedirler ve  çakraların  varlığı bize “Dengede” olmayı her daim hatırlatır.

Çakralar, geçmiş ve geleceğin, sağ ile solun, yukarı ile aşağının, feminen ile maskülenin, madde ile mananın tam ortasındadır. Uzvu olmayan Okumaya devam et


Yorum bırakın

Bir yeri güzel yapan, sizi cennette hissettiren şey nedir?

mekan“Burası sanki cennetten bir parça, huzurumun adresi, ohh be iyi ki buradayım, buranın havasına bayılıyorum, şu kuş seslerinin güzelliğine bak, içtiğim su bile burada sanki daha lezzetli”, dediğiniz yer neresidir?

Belki her gün belki yılın belli dönemlerinde gittiğiniz eviniz, yazlığınız, tekneniz veya doğa harikası bir belde mi?

Kendinizi mutlu hissettiğiniz, güvende olduğunuz, hayatın zorluklarına karşı kullandığınız koruma kalkanınıza ihtiyaç duymadan rahatça, keyifle, özgürce ve yüzünüzde gülümsemeyle yaşadığınız yer neresidir?

Gözlerinizi kapatın ve düşünün…

Gözünüzün önüne sadece mekanlar mı geliyor? Yoksa mutluluğu ve huzuru birlikte paylaştığınız sevdikleriniz de bu mekanları dolduruyor mu?

Peki ya yaşadığınız güzel anılar da bu mekanlara eşlik etmekte mi?

Annenizi, babanızı, kardeşinizi, sevgilinizi, eşinizi çocuğunuzu o resimden bir an olsun çıkarın…

Hemen huzursuz oldunuz değil mi?

Eşinizin şehir dışında bir işte çalıştığını, çocuğunuzun yurtdışında sizden uzak okuduğunu veya ailenizde her zaman size destek olmuş olan Okumaya devam et