Her insanın yaşadıkları, ailesi, tecrübeleri, imkanları birbirinden farklı olsa da küçüklüğünden beri her insan kendi için ve kendine özgü birşeylerin hayalini kurar. O hayali gerçekleştirmek ve o her ne ise ona sahip olmak ister. Kimi kendi düzenin kurup bir an önce kendi evinin kadını olmak ister ve bir an önce evlenmeye kendini odaklamıştır. Kimi anne veya baba olmak ister kimi harika bir araba kimi tekne, kimi güzel bir motorsiklet, kimi sahil kenarında güzel huzurlu bir emekli hayatı, kimi güzel büyük bir iş yaparak bunca yıldır çektiği sıkıntıları, güzel karlarla bir iki seferde aşmak ister. Hayali olmayan insan yok denecek kadar azdır. Bir şeyi çok isteyip de ona ulaşma süreniz tahmininizden çok daha fazla zaman almışsa ve hala ulaşamamışsanız, o şeye özlem duymaya başlarsınız. Bu noktada hayatın akışından ve dengesinden çıkarsınız. Onu istemek hayal etmek, birden kendini, her ne olursa olsuna ona sahip olacağım takıntısına dönüşür. Bu takıntı, enerji alanınızdan, auranızdan dışarıya başkalarının iştahını kabartacak sinyaller göndermeye başlar. Bu sinyallere cevap hızlı gelir. Ne de olsa davete icabet etmek gerekir.
Hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza öyle birileri çıkar, öyle güzel şeyler anlatmaya başlarlar ki, tam da sizin hayallerinizle örtüşür, hatta beklentilerinizden fazlasını size sunarlar. Bu nokta, işte, insanın gözünü kapatıp balıklama atladığı noktadır. Onca senedir temkinli, bir şeye başlamadan önce kılı kırk yaran, önünü arkasını detaylıca değerlendiren, güvendiklerine danışan size, ne oldu ise hiç birşey anlayamadan bir anda, dimağınız bağlanır ve sorgusuz sualsiz evet hadi yapalım dersiniz. Bile bile lades dersiniz.
Karşınızdaki kişi bir süre fareli köyün kavalcısı gibi çaldığı müzikle sizi uyutur. Hikaye müthiş ve inanılamayacak kadar güzeldir. Herşey iyi ve hızlı gerçekleşmiştir.
Bir süre sonra yılların tecrübesi ve güzel kalbiniz sizi uyandırmaya başlar. Etrafınızda yaşananları, anlatılan hikayeleri akıl ve kalp süzgecinden geçirmeye başlarsınız. Çünkü hazinenin parçası diye sunulan ve size verilen bir parça altından başka birşey yoktur etrafta.
Bir süre sabredersiniz susar sadece seyredersiniz. Doğru olduğuna hala inanmak istersiniz. Vakit geçer suskunluğunuz öfkeye dönüşür. O öfke bir süre sonra eyleme dönüşür. Yapmış olduğunuz eylem, size hazineyi getirmesede, sizin için en iyi hayat akışına tekrar dönebilmenizi sağlar. Hayat size büyük bir tecrübe kazandırmış olur. Bir Fransız atasözünün dediği gibi ” Tecrübe hayatta yenilen kazıkların toplamıdır”.
Sizi aldatan kişiye gelince, bu kişi iyi niyetle ona güvenmiş kişiye kötülük yaptığı için mutlaka aynısını yani aldatılmayı kendi hayatında misli ile deneyimler. İşte, bir anlaşmada sizi aldatan kişi bir bakar eşi onu aldatmış, çocuğu ona ait olan birşeyi kumarda kaybetmiş, kardeşinden darbe yemiş. Bu örnekler uzar gider ama evrenin dengesi ve ilahi adalet bu hayatta hiç bir zaman yarım eksik kalmaz. Her Ne Yaşatırsan Onu Kendin de Deneyimlersin.
” Ben hayatımda dengeyi arıyor ve ona ulaşmaya niyet ediyorum.
Hayalim de olsa birşeyi aşırı istemekten vazgeçiyorum.
Herşeyin aşırısının beni dengemden uzaklaştırdığını kabul ediyorum.
Evren, bolluk ve bereket dolu sevgi ve aşk dolu, mutluluk ve huzur dolu.
Ben bolluk ve bereket, sevgi, huzur ve aşk olmayı, çevreme güzellikler ve iyilik yaymayı seçiyorum. Ben, Allahı bulan ve Allahı arayan kişilere kapımı sonuna kadar açıyorum. Diğerleri benden uzak olsunlar. Sahip olduğum ve Sahip olacağım herşeye şükürler olsun”. Sevgiyle Serkan Sorguç ŞifaChi